reklam - siz de burada yer almak istiyorsanız bize ulaşın: troiatv@gmail.com
CHP MİTİNGİ TROİA TV'DE
Cumhuriyet Halk Partisi'nin bugün saat 13.00'te İstanbul Kartal'daki mitingini troiatv.com'un canlı yayın sayfasından takip edebilirsiniz.
mitingi izlemek için tıklatın: CANLI YAYIN
mitingi izlemek için tıklatın: CANLI YAYIN
İlhan Kaya Gözaltına Alındı
Çanakkale Demokrat Gazetesi'nin sahibi İlhan Kaya, Öğretmenevi'nde telefonla konuşurken, Milli Eğitim'in okullardaki müdür atamaları nedeniyle hükümeti eleştirdiği için tartıştığı, Öğretmenevi'nin Müdür Yardımcısı ve Eğitim Bir Sen Yönetim Kurulu üyesinin şikayeti üzerine 'devlet büyüklerine hakaret'suçlamasıyla gözaltına alındı. Kaya, emniyetteki ifadesinin ardından serbest bırakıldı.
İlginç olay, geçen cuma günü saat 10.30 sıralarında, Demircioğlu Caddesi'ndeki Öğretmenevi'nde meydana geldi. Demokrat Gazetesi'nin sahibi İlhan Kaya, Öğretmenevi'nin bahçesinde otururken, bir arkadaşıyla, telefonda Milli Eğitim'in okullardaki müdür atamaları konusunu konuşmaya başladı. Değişiklikleri eleştiren Kaya'ya bu sırada yan masada oturan, Öğretmenevi'nin Müdür Yardımcısı ve Eğitim Bir Sen Yönetim Kurulu üyesinden tepki geldi. Kaya ile kendisine hükümeti eleştirmemesi söyleyen, ismi açıklanmayan Eğitim Bir Sen Yönetim Kurulu üyesi arasında tartışma başladı. Bir süre sonra gelen bir polis ekibi, Kaya'yı gözaltına aldı.
Emniyete götürülen Kaya hakkında 'devlet büyüklerine hakaret'ten işlem yapıldı. Kaya da tartıştığı kişi hakkında kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle şikayetçi oldu. İfadesi alınan Kaya, savcının talimatıyla serbest bırakıldı. Kaya'nın şikayetçi olduğu öğrenmenevi müdür yardımcısının da daha sonra karakola giderek ifade verdiği öğrenildi.
Eleştiri hakkını kullanmasının 'hakaret' olarak algılanmasına şaşırdığını söyleyen Kaya, "Neredeyse her sabah öğretmenevi bahçesine giderek otururum. Cuma sabahı da yine gittim. Çayımı bile söylemeden telefon geldi. Arayan bir arkadaşımdı. Milli Eğitim'deki müdür ve öğretmen atamaları konusunda sohbete başladık. Bu sırada yan masadaki bu kişi, bana "Devlet büyüklerine hakaret edemezsin" ve "AK Parti'ye ve seçilmişlere karşı böyle konuşamazsın", "Ayrıca bu mekanda da konuşamazsan" dedi. Ben de muhatabın kendisi olmadığını söyledim. Ardından "Buraya bir daha gelme" dedi, hakaret etti. Sonra gelen polis ekibi, hakkımda şikayet olduğunu söyledi. Emniyete gidip ifade verdim. Ben de ondan şikayetçi oldum" dedi.
Odatv.com
Başbakan Yenikapı Mitingi (VİDEO)
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Yenikapı’da düzenlenen AK Parti mitinginde konuştu.
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Kırılır da bir gün bütün dişliler, döner şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler, şenlenir evimiz barkımız bizim.
Yokuşlar kaybolur çıkarız düze, kavuşuruz sonu gelmez gündüze.
Sapan taşlarının yanında füze, başka alemlerle farkımız bizim.
Kurtulur dil tarih ahlak ve iman, görürler nasılmış neymiş kahraman.
Yer ve gök su vermem dediği zaman, her tarlayı sular arkımız bizim.
Gideriz nur yolu izde gideriz, taş bağırda sular dizde gideriz.
Bir gün akşam olur biz de gideriz, kalır dudaklarda şarkımız bizim.
İstanbul canım İstanbul, aşkım, sevdam, davam, kavgam ey İstanbul seni yürekten selamlıyorum.
Ey aziz İstanbul.
Ey kutlu peygamberin buyruğuna nail olmuş yüce şehir, ey Mekke'nin kardeşi, Şam'ın, Kudüs'ün Diyarbakır'ın kardeşi İstanbul seni kalpten selamlıyorum.
İstanbul Türkiye’nin özetidir. Bu ne manzara? Bugün Türkiye bizi izliyor. Tüm dünya İstanbul’u izliyor. Tüm mazlumları, mağdurları, yolda kalmışları, garipleri, öksüzleri sizi izliyor. Kahire’de oyları çalınmış kardeşlerim sizi izliyor. Şam’da kurşunların bombaların altında yaşayan açlıkla sefaletle imtihan edilen, belki de yavrusunun başında ağıtlar yakan ciğeri parçalanmış anneler sizi izliyor. Bağdat’ta barışa susayan gönüller İstanbul’u izliyor. Karabağ’da toprakları çiğnenen Azeri kardeşlerim sizleri izliyor. Mogadişu bugün İstanbul’u izliyor.
"KILIÇDAROĞLU BAK BU MONTAJI NASIL YAPTIK"
Varsın birileri montaj desin. Kılıçdaroğlu bak bu montajı nasıl yaptık? Güzel mi, beğendin mi? Bir montaj da sen yap böyle. Varsın birileri montaj desin, taşıma desin. Bu muhteşem coşkuyu küçümsesin. Ama bilesin ki İstanbul, Gazze’nin yetimleri Ramallah’ın öksüzleri sizi izliyor. Kabe’nin etrafında tavafta olanlar size dua ediyor. Diyorlar ki 30’unun akşamında müjde bekliyoruz.
"ONLAR AHLAKİ OLMAYAN ŞEYLERİ İZLİYOR"
Telefon, sürekli soruyorlar İstanbul nasıl. Gelirken aynı şeye muhatap oldum. İstanbul sen her an dildesin, kulaktasın, gözlerdesin. İzleniyorsun İstanbul. Ama Pensilvanya’nın izlediği gibi değil. Onlar mahremleri izliyor. Ahlaki olmayan şeyleri izliyor. Ama burası güzellikleri izliyor. Ülkemin aydınlık yarınlarını izliyor. Mahzun, boynu bükük Kudüs bugün sizleri izliyor.
“Biz, kısık sesleriz minareleri, Sen ezansız bırakma Allah'ım. Ya çağır şurada bal yapanlarını, Ya kovansız bırakma Allahım. Mahyasızdır minareler göğü de, Kehkeşansız bırakma Allahım. Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allahım. Bize güç ver... Cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allah'ım. Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah'ım. Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah'ım. Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah'ım. Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah'ım. Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız, Ve vatansız bırakma Allah'ım. Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım.”
Amin sonsuz kere amin. Bugün bir kez daha tarih yazıyorsun İstanbul. Bugün bir kez daha tuzakları oyunları bozuyorsun İstanbul.
"RAHŞAN AFFIYLA KURTARDIN"
Millet oynanan oyunu görüyor. Millet sınırsız basiretiyle Türkiye üzerindeki kirli oyunu, tuzağı görüyor. 94’te İstanbul’a aday olduğumda, kimse kazanacağımıza ihtimal vermiyordu. Kimden aldık belediyeyi CHP’den. Yolsuzlukların belediyesi CHP. Kılıçdaroğlu sen bu işleri anlamazsın. Seni zaten SSK’dan tanıyoruz. SSK’daki yolsuzluklarınla tanıyoruz. Rahşan affıyla kurtardın işi yırttın. SSK hastanelerinde çektiğimiz çileleri biz biliriz.
Az önce Kocaeli’nde yaşlı bir amca illa sahneye sahneye dedi. Getirin dedim, geldi. Ne dedi biliyor musunuz? İki kere beni hastanede rehin tuttular beni dedi rehin. Nice rehin tutulanlar oldu. Geldiğimde ilk verdiğim talimat şuydu. Bundan böyle hastanelerin kapısından kimseyi döndürmeyeceksiniz ve asla rehin tutmak gibi bir şey duymayacağım. Duyduğum zaman başhekimlere kesin ikazımdır, kesinlikle ilişkilerini keseriz.
"O 39 VATANDAŞIMIZIN HESABINI VER"
İstanbul’un seçkinleri kaymak takımı böyle bir sonuç beklemiyordu. İstanbul susuzdu, çöp dağları vardı. Çünkü CHP demek kirlilik demektir. Yolsuzluk demektir, çöp demektir. CHP demek susuzluk demektir. Ey İstanbul o zaman Ümraniye’nin belediyesi de CHP’liydi. Ümraniye çöplüğünde vahşi depolama vardı, o çöplük patladı 39 kişiye maalesef mezar oldu. gençler bunu bilmeyebilir, geziciler bunu bilmeyebilir. Ah ah, çevreci ha, ne çevrecisi ya? 39 kişi orada maalesef öldü. CHP’li belediye vardı. Bunun hesabını soran oldu mu? Nerde o medya? Yandaş medya nerede? sordular mı bunun hesabını? Sormazlar, işlerine gelmez. Niye? Paslaşıyorlardı, dayanışma içerisindeydiler. Onları onlar getirdiler. Ama tarih hesap soruyor şimdi. Diyor ki ey CHP o 39 vatandaşımızın hesabını ver. Kılıçdaroğlu sen bunların hesabını ver. Ama bunlarda o yüz yok.
Geldi İstanbul’a büyükşehir başkan adayı oldu Kılıçdaroğlu. Ben de merak ettim nerede oturuyor diye. Dediler ki Kağıthane’de. Nerede oturuyorsunuz diye, Kağıttepe’de oturuyorum demiş. Ve seçim günü geldi oyunu kullanamadı. Yahu bunun eline üç koyun verin kaybedip gelir. İnanın bundan bir şey olmaz.
Şimdi biliyorsunuz pozlar veriyordu, klasör. Yolsuzluk klasörü. Tabi böyle şeylerin olacağını da zannetmiyordu. Baykal genel başkan o da yanında. Klasörün sırtında ne yazıyor yolsuzluk. Kimin klasörü bu? Şu anda büyükşehir adayı olarak gösterdiler zatın. Ne yaptılar onu? Partiden ihraç ettiler hırsız ya. O ihraç ettikleri kişiyi şimdi getirdiler büyükşehir adayı yaptılar. Peki bu nasıl iş? Ben söylemiyorum klasörü sen hazırladın, şimdi de kalkıyorsun o adamı aday yapıyorsun. Niye? Malzeme yok ellerinde malzeme. Kimi koysunlar? Bunlar felç olmuş felç. Ama biz gümbür gümbür geldik, yine gümbür gümbür geliyoruz.
Biz İstanbul’a, ülkemize, milletimize efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik. Yine hizmetkar olarak yolumuza devam edeceğiz.
İstanbul’daki seçkinler elitler, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan seçileceğine inanmıyorlardı. Milleti dahi kontrol ettiklerini, milletin aklını çeldiklerini zannediyorlardı. Milletim onlara ağır bir ders verdi. şimdi ne diyorum biliyor musun? 30 Mart’ta sadece onlara değil, hani bu telefonları dinleyenler var ya, Pensilvanya var ya, en önemli dersi ona vereceğiz.
"BUNLAR BİZİM HELALİMİZİ YEDİLER"
Bunların dershanelerine gidenler varsa yavrularımızı lütfen oralardan alın. Milli Eğitim Bakanlığı olarak hafta sonlarında takviye kurslarını biz ücretsiz olarak vereceğiz. Yıllarca bunlar bizi sömürdüler ya. Sülük gibi sömürdüler. Ama sülük faziletli, sülük zararlı kanı emer. Bunlar bizim helalimizi yediler ya. Sadaka dediler yediler, zekat dediler yediler, kurbanlık koyun dediler yediler, adak dediler yediler. Ah kardeşlerim ha, benim sevgili peygamberime, kendi televizyonunda miraçtan iniyor kamyonete bindiriyor. Ve bu senaryoları da o onaylıyor biliyor musun? Yahu sen hoca mısın senarist misin? Nesin?
İyi niyetimizin kurbanı olduk. Başörtülü kızlarımızın, yahu üniversiteye giderken başlarını açmaları noktasında fetva veriyor beyefendi. Niye? Çünkü 28 Şubatçı generaller onu istediler. Ya sen nasıl hocasın be. Ama 28 şubat öncesi öyle demiyor. Akşam başka sabah başka.
Şu andaki yandaş medya var ya muhtar bile olamaz dediler. Muhtar bile olamaz dedikleri kişi 11 yıldır aralıksız Türkiye’de başbakan oldu. Bu milletin iradesini çalamazsınız. Biz önce halkın sonra hakkın iradesine boyun eğdik. Benim meselem milletimin hak meselesidir. Benim meselem milletimin hukuk meselesidir. Biz hukuku çiğnemeye karşı dik duruyoruz. Yargı darbesi yapmak isteyenlere karşı dik duruyoruz. Milli iradenin çalınmasına karşı dimdik duruyoruz.
"İSTER MÜSLÜMAN, İSTER HIRİSTİYAN İSTER ATEİST OLSUN…"
Müslüman olmayanlara da hizmet etmek bizim görevimiz. İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun, ister ateist olsun. Bizim görevimiz alanında hepsi var. Bizim iktidarımız ayrımcılığın iktidarı olmayacaktır.
Epey zamandır bir şarkı tutturdular. Demokrasi sandıktan ibaret değildir. Sevsinler sizi. Nereden ibaret? Doğru bunlar öyle alıştılar. Ama böyle değil. Biz sandıksız bir demokrasiyi asla kabul etmedik ve etmiyoruz.
Sen Şişli’de ne yaptın ya? İstanbul’a ne yapacaksın. Bunların böyle bir imkanı gücü yok. Geçenlerde bizim Taksim Yenikapı hattındaki, yeni yapılan köprü var ya, o köprüyü yıkacakmış. Ya bu CHP yıkmakla mükellef, yapmakla değil. İstanbul’da ulaşım sıkıntısı var. İkinci tüp geçidi yapacağız. Kılıçdaroğlu onu da yıkarsınız olur mu? Ama iktidara gelemeyeceğine göre sen artık aracınla gezersin.
"TENCERE TAVA HEP AYNI HAVA"
Bak Kanal İstanbul dedik, adam Kanal İstanbul’dan rahatsız. Biraz kendinize gelin. Şu ülkede bir dikili ağacınız yok. Sadece yakarsınız yıkarsınız başka işiniz yok. Ondan sonra da tencere tava hep aynı hava. Adı da ne? Demokrasi özgürlük. Tencere tavayla özgürlük olur mu? Ancak huzursuzluk olur. Bakıyorsunuz şimdi bazı bu zihniyette olan, sokaklarda yollarda çirkin hareketler yapma…
12 yıl boyunca hırsızların art niyetlilerin farklı hesaplar içinde olanların bu davaya sızmaması için hep hassasiyet içinde olduk.
"UYDURMA BİR PASAPORTLA KAÇTIN GİTTİN"
Pensilvanya beddua seansları yapıyor. Varsınlar etsinler ya. Hiç önemli değil. Bumerang gibi onları vurur. Kötü söz sahibinindir. Bitmedi. Şimdi geçenlerde baktım bir şey daha düşmüş. Ne diyor? O uzun bize çok hainlik etti diyor. Şu hale bak, ya sen ne biçim hocaefendisin ya. Ya sen bu noktada eğer dürüstsen 99’da bu ülkeden niye kaçıp gittin? 15 yıldır kaçaksın. Uydurma bir pasaportla kaçtın gittin. İlkokul mezunu ve öbür taraftan da maalesef hak etmediği halde bir pasaportla kaçış. Şimdi soruyorum diyorlar ki inzivaya çekiliyor.
Twitter bir olay. Yargının aldığı kararlar nedeniyle TİB tarafından erişime kapatıldı. Yargının aldığı kararlar nedir? Bir hanım kardeşimizle ilgili Twitter’da alçakça tweetler atılıyor. Son derece edepsizce ve hayasızca tweetler atılıyor. Onun dışında sahte hesaplar üzerinden bazı şahısların kişilik haklarına saldırılarda bulunuluyor. Özel hayatın korunması diye bir olay var. bu şahıslar mahkemeye başvuruyor. Bu hakaretlerin, içeriklerin kaldırılmasını istiyor. Mahkeme bunların kaldırılması hakkında hüküm veriyor. Bu hükmü TİB’e bildiriyor.
“KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESECEĞİZ”
TİB, Twitter’a diyor ki böyle mahkeme kararı var, bu içeriği kaldır diyor. Medya bunu iyi dinle. Günlerdir affedersin köşelerinizde televizyonlarda yalan yanlış yorumlar yapıyorsunuz. Ama Twitter bunu umursamıyor. Ve olay bana geliyor. Ben de diyorum ki kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Ne gerekirse bunu yapın diyor.
“BİZ ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİ DEĞİLİZ”
Şunu tüm dünyanın bilmesini istiyorum. Twitter, ABD’nin anayasasına uyuyor. Almanya’nın Rusya’nın çin2in kurallarına uyuyor. Ama mesele Ukrayna olunca, Mısır olunca, Türkiye olunca diğer devletler olunca Twitter çıkıyor özgürlükten bahsediyor. Belli ülkelerde Twitter işbirliği yapıyor. Hiç kusura bakmasın, biz üçüncü dünya ülkesi değiliz. Twitter da Facebook da YouTube’da Türkiye Cumhuriyet Anayasası’na saygı göstermek zorundadır.
Bakın buralarda, Gazi Mustafa Kemal’a ağır hakaretler ediliyor. Buna özgürlük mü diyeceğiz? Kutsal değerlerimize hakaretler ediliyor. Aile hayatına kişilik haklarına saldırılar var. Buna özgürlük deyip geçecek miyiz? Çocuklar istismar ediliyor, ırkçılık yapılıyor, çok ağır suçlar işleniyor. Twitter Facebook Youtube anlaştığı ülkelerde buna neden özgürlük demiyor?
ABD Başkanı’nın gizli telefon görüşmeleri yayınlansa, bu twitter bu Facebook bu Youtube buna özgürlük diyor mu? Diyemez, Türkiye’ye gelince mi akıllarına özgürlük geliyor? Twitter gelir Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin kararlarına uyacağını söyler biz de gerekeni yaparız. Bizim kanunlarımıza uymayacaksa biz de gereğini yaparız. Burası muz cumhuriyeti değil Türkiye Cumhuriyeti’dir.
“CUMHURBAŞKANIMIZIN KANAATİ FARKLI OLABİLİR”
Şimdi ne diyorlar? Özgürlük elden gidiyor. Kusura bakmasınlar, bak şu Tayyip Erdoğan, kim ne derse desin bizim mahremimizi, görüşmelerimizi, konuşmalarımızı dinleyen ve dinletenlere karşı sonuna kadar mücadelesini verecektir. Özgürlük adı altında kimse bizim mahremimize giremez. Kim olursa olsun.
Cumhurbaşkanımızın kanaati farklı olabilir. Beni dinleyecek, bakanları dinleyecek. Yahu bırakın tüm insanları dinleyecek. Beni dinleyemezsin, yok böyle bir şey. Ben artık evimde bile rahat rahat konuşamıyorsam, telefonla konuşamıyorsam, ailemle konuşamıyorsam, bu montaj, dublaj, uydurma şeylere itibar etmek suretiyle bu ülkede başbakanını yargılayamaz.
Böyle bir hakları olmadığı halde bunlar bizi dinliyorlar. Ya şu medya. Açık söylüyorum. Başta Doğan Grubu olmak üzere, açık söylüyorum, Ciner grubu olmak üzere, buna benzerler. İsimlerini diğerlerinin vermeyeceğim. Utanmadan sıkılmadan kalkıp şu anda bu olaylarda bize karşı yapılan haksızlıkları savunur durumdalar hala.
"ŞANTAJ VAR ONLARLA İLGİLİ ŞANTAJ"
Ya bu ülkenin başbakanına bu hakaretler yapılırken, siz nasıl oluyor da bunları savunuyorsunuz? Ha söyleyeyim, çünkü Pensilvanya’nın onlarla ilgili kasetleri de var. Şantaj var onlarla ilgili şantaj. Yeri geldiğinde onu da açıkları diyorlar. Geçenlerde bir tane açıklandı, diğeriyle de ilgili açıklandı. Şimdi korkuyorlar. Şimdi batmışlar, bataklığa batmışlar. Bunlardan çekiniyorlar. Kendi devletine güvenmiyor, onlara güveniyor. Biz de kusura bakmasınlar, gereken neyse bunu yaparız.
Öyle tweet mweet anlamam ben bu işlerden. Evet, Twitter dürüst davranacaksa her türlü desteği veririz. Youtube her türlü desteği veririz. Facebook ahlaksızlıklarından vazgeçerse destek alır. Ama aileleri bozacaksa karşısında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini bulur. Bunlarda neler var neler.
Şimdi ne diyorlar, 25 Mart’ta şu çıkacak, 30 Mart’ta şu çıkacak. Hangi iftirayı atarsanız atın. Bu montajların bu ahlaksızlığınızın altında ezilip gideceksiniz. Daha şimdiden 30 Mart akşamı hangi yalanları söyleyeceklerini konuşuyorlar.
MİT müsteşarımı tutuklayıp süreci bozmak istediler. Benim Anadolu’daki Trakya'daki kardeşimin gözünden bile sakındığı 20 yaşındaki evladı o dağlarda şehit olmuş bunların umurunda mı? Yozgat'taki kardeşimin Samsun'daki Kastamonu'daki kardeşimin ocağına ateş düşmüş bunların umurunda mı? Babaların ciğeri dağlanmış bu Pensilvanya'nın umurunda mı? Ya Mavi Marmara vuruluyor Pensilvanya'nın gözünde yaş yok. Tam aksine o başkalarının yanında yer alıyor. Bu Aydın Doğan'ın bu Pensilvanya'nın onların medyasının umurunda mı?
‘NE KOMADA ÖLEN ÇOCUK, NE DE BURAK YAVRUMUZ’
Ne İstanbul'da, ne komada ölen çocuk, ne de sokakta vurulan gencecik Burak yavrumuz bunların asla umurunda değil. Bunlar nebbaş nebbaş. Bunlar mezarlık soyguncusu.
Bunların gözyaşları timsah gözyaşı. İnanın o iki gence de zerre kadar üzülmediler. Eğer üzülselerdi, gencecik ölmüş bir çocuktan istismar malzemesi reyting malzemesi çıkartmazlardı. DHKP-C’nin bir elemanı olarak bunu kullanmazlardı. Ölmüş bir çocuk üzerinden siyaset yapacak muhalefet olmazdı. Yalan söylüyorlardı yalan. 30 Mart işte bu vampirlerin, çatışma lobilerinin yenileceği milletin zafer kazanacağı tarih olacak.
SULTANBEKOV SÜRPRİZİ
Şu alan önceden yoktu. İstanbul’un böyle bir alanı olmaz mı ya? İşte bu alan bugüne hamdolsun yetişti. Şimdi şu alan 700 bin metrekare. Bir dahaki dev mitingimizi Maltepe’de yapalım. Burası bugün 2 milyonu gördü.
Bizimle ilgili çaldığımız eser var ya Dombra. Arslan Sultanbekov sahibi aramızda. Onu ben yanıma alacağım. hurriyet.com.tr
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Kırılır da bir gün bütün dişliler, döner şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler, şenlenir evimiz barkımız bizim.
Yokuşlar kaybolur çıkarız düze, kavuşuruz sonu gelmez gündüze.
Sapan taşlarının yanında füze, başka alemlerle farkımız bizim.
Kurtulur dil tarih ahlak ve iman, görürler nasılmış neymiş kahraman.
Yer ve gök su vermem dediği zaman, her tarlayı sular arkımız bizim.
Gideriz nur yolu izde gideriz, taş bağırda sular dizde gideriz.
Bir gün akşam olur biz de gideriz, kalır dudaklarda şarkımız bizim.
İstanbul canım İstanbul, aşkım, sevdam, davam, kavgam ey İstanbul seni yürekten selamlıyorum.
Ey aziz İstanbul.
Ey kutlu peygamberin buyruğuna nail olmuş yüce şehir, ey Mekke'nin kardeşi, Şam'ın, Kudüs'ün Diyarbakır'ın kardeşi İstanbul seni kalpten selamlıyorum.
İstanbul Türkiye’nin özetidir. Bu ne manzara? Bugün Türkiye bizi izliyor. Tüm dünya İstanbul’u izliyor. Tüm mazlumları, mağdurları, yolda kalmışları, garipleri, öksüzleri sizi izliyor. Kahire’de oyları çalınmış kardeşlerim sizi izliyor. Şam’da kurşunların bombaların altında yaşayan açlıkla sefaletle imtihan edilen, belki de yavrusunun başında ağıtlar yakan ciğeri parçalanmış anneler sizi izliyor. Bağdat’ta barışa susayan gönüller İstanbul’u izliyor. Karabağ’da toprakları çiğnenen Azeri kardeşlerim sizleri izliyor. Mogadişu bugün İstanbul’u izliyor.
"KILIÇDAROĞLU BAK BU MONTAJI NASIL YAPTIK"
Varsın birileri montaj desin. Kılıçdaroğlu bak bu montajı nasıl yaptık? Güzel mi, beğendin mi? Bir montaj da sen yap böyle. Varsın birileri montaj desin, taşıma desin. Bu muhteşem coşkuyu küçümsesin. Ama bilesin ki İstanbul, Gazze’nin yetimleri Ramallah’ın öksüzleri sizi izliyor. Kabe’nin etrafında tavafta olanlar size dua ediyor. Diyorlar ki 30’unun akşamında müjde bekliyoruz.
"ONLAR AHLAKİ OLMAYAN ŞEYLERİ İZLİYOR"
Telefon, sürekli soruyorlar İstanbul nasıl. Gelirken aynı şeye muhatap oldum. İstanbul sen her an dildesin, kulaktasın, gözlerdesin. İzleniyorsun İstanbul. Ama Pensilvanya’nın izlediği gibi değil. Onlar mahremleri izliyor. Ahlaki olmayan şeyleri izliyor. Ama burası güzellikleri izliyor. Ülkemin aydınlık yarınlarını izliyor. Mahzun, boynu bükük Kudüs bugün sizleri izliyor.
“Biz, kısık sesleriz minareleri, Sen ezansız bırakma Allah'ım. Ya çağır şurada bal yapanlarını, Ya kovansız bırakma Allahım. Mahyasızdır minareler göğü de, Kehkeşansız bırakma Allahım. Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allahım. Bize güç ver... Cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allah'ım. Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah'ım. Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah'ım. Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah'ım. Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah'ım. Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız, Ve vatansız bırakma Allah'ım. Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım.”
Amin sonsuz kere amin. Bugün bir kez daha tarih yazıyorsun İstanbul. Bugün bir kez daha tuzakları oyunları bozuyorsun İstanbul.
"RAHŞAN AFFIYLA KURTARDIN"
Millet oynanan oyunu görüyor. Millet sınırsız basiretiyle Türkiye üzerindeki kirli oyunu, tuzağı görüyor. 94’te İstanbul’a aday olduğumda, kimse kazanacağımıza ihtimal vermiyordu. Kimden aldık belediyeyi CHP’den. Yolsuzlukların belediyesi CHP. Kılıçdaroğlu sen bu işleri anlamazsın. Seni zaten SSK’dan tanıyoruz. SSK’daki yolsuzluklarınla tanıyoruz. Rahşan affıyla kurtardın işi yırttın. SSK hastanelerinde çektiğimiz çileleri biz biliriz.
Az önce Kocaeli’nde yaşlı bir amca illa sahneye sahneye dedi. Getirin dedim, geldi. Ne dedi biliyor musunuz? İki kere beni hastanede rehin tuttular beni dedi rehin. Nice rehin tutulanlar oldu. Geldiğimde ilk verdiğim talimat şuydu. Bundan böyle hastanelerin kapısından kimseyi döndürmeyeceksiniz ve asla rehin tutmak gibi bir şey duymayacağım. Duyduğum zaman başhekimlere kesin ikazımdır, kesinlikle ilişkilerini keseriz.
"O 39 VATANDAŞIMIZIN HESABINI VER"
İstanbul’un seçkinleri kaymak takımı böyle bir sonuç beklemiyordu. İstanbul susuzdu, çöp dağları vardı. Çünkü CHP demek kirlilik demektir. Yolsuzluk demektir, çöp demektir. CHP demek susuzluk demektir. Ey İstanbul o zaman Ümraniye’nin belediyesi de CHP’liydi. Ümraniye çöplüğünde vahşi depolama vardı, o çöplük patladı 39 kişiye maalesef mezar oldu. gençler bunu bilmeyebilir, geziciler bunu bilmeyebilir. Ah ah, çevreci ha, ne çevrecisi ya? 39 kişi orada maalesef öldü. CHP’li belediye vardı. Bunun hesabını soran oldu mu? Nerde o medya? Yandaş medya nerede? sordular mı bunun hesabını? Sormazlar, işlerine gelmez. Niye? Paslaşıyorlardı, dayanışma içerisindeydiler. Onları onlar getirdiler. Ama tarih hesap soruyor şimdi. Diyor ki ey CHP o 39 vatandaşımızın hesabını ver. Kılıçdaroğlu sen bunların hesabını ver. Ama bunlarda o yüz yok.
Geldi İstanbul’a büyükşehir başkan adayı oldu Kılıçdaroğlu. Ben de merak ettim nerede oturuyor diye. Dediler ki Kağıthane’de. Nerede oturuyorsunuz diye, Kağıttepe’de oturuyorum demiş. Ve seçim günü geldi oyunu kullanamadı. Yahu bunun eline üç koyun verin kaybedip gelir. İnanın bundan bir şey olmaz.
Şimdi biliyorsunuz pozlar veriyordu, klasör. Yolsuzluk klasörü. Tabi böyle şeylerin olacağını da zannetmiyordu. Baykal genel başkan o da yanında. Klasörün sırtında ne yazıyor yolsuzluk. Kimin klasörü bu? Şu anda büyükşehir adayı olarak gösterdiler zatın. Ne yaptılar onu? Partiden ihraç ettiler hırsız ya. O ihraç ettikleri kişiyi şimdi getirdiler büyükşehir adayı yaptılar. Peki bu nasıl iş? Ben söylemiyorum klasörü sen hazırladın, şimdi de kalkıyorsun o adamı aday yapıyorsun. Niye? Malzeme yok ellerinde malzeme. Kimi koysunlar? Bunlar felç olmuş felç. Ama biz gümbür gümbür geldik, yine gümbür gümbür geliyoruz.
Biz İstanbul’a, ülkemize, milletimize efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik. Yine hizmetkar olarak yolumuza devam edeceğiz.
İstanbul’daki seçkinler elitler, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan seçileceğine inanmıyorlardı. Milleti dahi kontrol ettiklerini, milletin aklını çeldiklerini zannediyorlardı. Milletim onlara ağır bir ders verdi. şimdi ne diyorum biliyor musun? 30 Mart’ta sadece onlara değil, hani bu telefonları dinleyenler var ya, Pensilvanya var ya, en önemli dersi ona vereceğiz.
"BUNLAR BİZİM HELALİMİZİ YEDİLER"
Bunların dershanelerine gidenler varsa yavrularımızı lütfen oralardan alın. Milli Eğitim Bakanlığı olarak hafta sonlarında takviye kurslarını biz ücretsiz olarak vereceğiz. Yıllarca bunlar bizi sömürdüler ya. Sülük gibi sömürdüler. Ama sülük faziletli, sülük zararlı kanı emer. Bunlar bizim helalimizi yediler ya. Sadaka dediler yediler, zekat dediler yediler, kurbanlık koyun dediler yediler, adak dediler yediler. Ah kardeşlerim ha, benim sevgili peygamberime, kendi televizyonunda miraçtan iniyor kamyonete bindiriyor. Ve bu senaryoları da o onaylıyor biliyor musun? Yahu sen hoca mısın senarist misin? Nesin?
İyi niyetimizin kurbanı olduk. Başörtülü kızlarımızın, yahu üniversiteye giderken başlarını açmaları noktasında fetva veriyor beyefendi. Niye? Çünkü 28 Şubatçı generaller onu istediler. Ya sen nasıl hocasın be. Ama 28 şubat öncesi öyle demiyor. Akşam başka sabah başka.
Şu andaki yandaş medya var ya muhtar bile olamaz dediler. Muhtar bile olamaz dedikleri kişi 11 yıldır aralıksız Türkiye’de başbakan oldu. Bu milletin iradesini çalamazsınız. Biz önce halkın sonra hakkın iradesine boyun eğdik. Benim meselem milletimin hak meselesidir. Benim meselem milletimin hukuk meselesidir. Biz hukuku çiğnemeye karşı dik duruyoruz. Yargı darbesi yapmak isteyenlere karşı dik duruyoruz. Milli iradenin çalınmasına karşı dimdik duruyoruz.
"İSTER MÜSLÜMAN, İSTER HIRİSTİYAN İSTER ATEİST OLSUN…"
Müslüman olmayanlara da hizmet etmek bizim görevimiz. İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun, ister ateist olsun. Bizim görevimiz alanında hepsi var. Bizim iktidarımız ayrımcılığın iktidarı olmayacaktır.
Epey zamandır bir şarkı tutturdular. Demokrasi sandıktan ibaret değildir. Sevsinler sizi. Nereden ibaret? Doğru bunlar öyle alıştılar. Ama böyle değil. Biz sandıksız bir demokrasiyi asla kabul etmedik ve etmiyoruz.
Sen Şişli’de ne yaptın ya? İstanbul’a ne yapacaksın. Bunların böyle bir imkanı gücü yok. Geçenlerde bizim Taksim Yenikapı hattındaki, yeni yapılan köprü var ya, o köprüyü yıkacakmış. Ya bu CHP yıkmakla mükellef, yapmakla değil. İstanbul’da ulaşım sıkıntısı var. İkinci tüp geçidi yapacağız. Kılıçdaroğlu onu da yıkarsınız olur mu? Ama iktidara gelemeyeceğine göre sen artık aracınla gezersin.
"TENCERE TAVA HEP AYNI HAVA"
Bak Kanal İstanbul dedik, adam Kanal İstanbul’dan rahatsız. Biraz kendinize gelin. Şu ülkede bir dikili ağacınız yok. Sadece yakarsınız yıkarsınız başka işiniz yok. Ondan sonra da tencere tava hep aynı hava. Adı da ne? Demokrasi özgürlük. Tencere tavayla özgürlük olur mu? Ancak huzursuzluk olur. Bakıyorsunuz şimdi bazı bu zihniyette olan, sokaklarda yollarda çirkin hareketler yapma…
12 yıl boyunca hırsızların art niyetlilerin farklı hesaplar içinde olanların bu davaya sızmaması için hep hassasiyet içinde olduk.
"UYDURMA BİR PASAPORTLA KAÇTIN GİTTİN"
Pensilvanya beddua seansları yapıyor. Varsınlar etsinler ya. Hiç önemli değil. Bumerang gibi onları vurur. Kötü söz sahibinindir. Bitmedi. Şimdi geçenlerde baktım bir şey daha düşmüş. Ne diyor? O uzun bize çok hainlik etti diyor. Şu hale bak, ya sen ne biçim hocaefendisin ya. Ya sen bu noktada eğer dürüstsen 99’da bu ülkeden niye kaçıp gittin? 15 yıldır kaçaksın. Uydurma bir pasaportla kaçtın gittin. İlkokul mezunu ve öbür taraftan da maalesef hak etmediği halde bir pasaportla kaçış. Şimdi soruyorum diyorlar ki inzivaya çekiliyor.
Twitter bir olay. Yargının aldığı kararlar nedeniyle TİB tarafından erişime kapatıldı. Yargının aldığı kararlar nedir? Bir hanım kardeşimizle ilgili Twitter’da alçakça tweetler atılıyor. Son derece edepsizce ve hayasızca tweetler atılıyor. Onun dışında sahte hesaplar üzerinden bazı şahısların kişilik haklarına saldırılarda bulunuluyor. Özel hayatın korunması diye bir olay var. bu şahıslar mahkemeye başvuruyor. Bu hakaretlerin, içeriklerin kaldırılmasını istiyor. Mahkeme bunların kaldırılması hakkında hüküm veriyor. Bu hükmü TİB’e bildiriyor.
“KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESECEĞİZ”
TİB, Twitter’a diyor ki böyle mahkeme kararı var, bu içeriği kaldır diyor. Medya bunu iyi dinle. Günlerdir affedersin köşelerinizde televizyonlarda yalan yanlış yorumlar yapıyorsunuz. Ama Twitter bunu umursamıyor. Ve olay bana geliyor. Ben de diyorum ki kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Ne gerekirse bunu yapın diyor.
“BİZ ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİ DEĞİLİZ”
Şunu tüm dünyanın bilmesini istiyorum. Twitter, ABD’nin anayasasına uyuyor. Almanya’nın Rusya’nın çin2in kurallarına uyuyor. Ama mesele Ukrayna olunca, Mısır olunca, Türkiye olunca diğer devletler olunca Twitter çıkıyor özgürlükten bahsediyor. Belli ülkelerde Twitter işbirliği yapıyor. Hiç kusura bakmasın, biz üçüncü dünya ülkesi değiliz. Twitter da Facebook da YouTube’da Türkiye Cumhuriyet Anayasası’na saygı göstermek zorundadır.
Bakın buralarda, Gazi Mustafa Kemal’a ağır hakaretler ediliyor. Buna özgürlük mü diyeceğiz? Kutsal değerlerimize hakaretler ediliyor. Aile hayatına kişilik haklarına saldırılar var. Buna özgürlük deyip geçecek miyiz? Çocuklar istismar ediliyor, ırkçılık yapılıyor, çok ağır suçlar işleniyor. Twitter Facebook Youtube anlaştığı ülkelerde buna neden özgürlük demiyor?
ABD Başkanı’nın gizli telefon görüşmeleri yayınlansa, bu twitter bu Facebook bu Youtube buna özgürlük diyor mu? Diyemez, Türkiye’ye gelince mi akıllarına özgürlük geliyor? Twitter gelir Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin kararlarına uyacağını söyler biz de gerekeni yaparız. Bizim kanunlarımıza uymayacaksa biz de gereğini yaparız. Burası muz cumhuriyeti değil Türkiye Cumhuriyeti’dir.
“CUMHURBAŞKANIMIZIN KANAATİ FARKLI OLABİLİR”
Şimdi ne diyorlar? Özgürlük elden gidiyor. Kusura bakmasınlar, bak şu Tayyip Erdoğan, kim ne derse desin bizim mahremimizi, görüşmelerimizi, konuşmalarımızı dinleyen ve dinletenlere karşı sonuna kadar mücadelesini verecektir. Özgürlük adı altında kimse bizim mahremimize giremez. Kim olursa olsun.
Cumhurbaşkanımızın kanaati farklı olabilir. Beni dinleyecek, bakanları dinleyecek. Yahu bırakın tüm insanları dinleyecek. Beni dinleyemezsin, yok böyle bir şey. Ben artık evimde bile rahat rahat konuşamıyorsam, telefonla konuşamıyorsam, ailemle konuşamıyorsam, bu montaj, dublaj, uydurma şeylere itibar etmek suretiyle bu ülkede başbakanını yargılayamaz.
Böyle bir hakları olmadığı halde bunlar bizi dinliyorlar. Ya şu medya. Açık söylüyorum. Başta Doğan Grubu olmak üzere, açık söylüyorum, Ciner grubu olmak üzere, buna benzerler. İsimlerini diğerlerinin vermeyeceğim. Utanmadan sıkılmadan kalkıp şu anda bu olaylarda bize karşı yapılan haksızlıkları savunur durumdalar hala.
"ŞANTAJ VAR ONLARLA İLGİLİ ŞANTAJ"
Ya bu ülkenin başbakanına bu hakaretler yapılırken, siz nasıl oluyor da bunları savunuyorsunuz? Ha söyleyeyim, çünkü Pensilvanya’nın onlarla ilgili kasetleri de var. Şantaj var onlarla ilgili şantaj. Yeri geldiğinde onu da açıkları diyorlar. Geçenlerde bir tane açıklandı, diğeriyle de ilgili açıklandı. Şimdi korkuyorlar. Şimdi batmışlar, bataklığa batmışlar. Bunlardan çekiniyorlar. Kendi devletine güvenmiyor, onlara güveniyor. Biz de kusura bakmasınlar, gereken neyse bunu yaparız.
Öyle tweet mweet anlamam ben bu işlerden. Evet, Twitter dürüst davranacaksa her türlü desteği veririz. Youtube her türlü desteği veririz. Facebook ahlaksızlıklarından vazgeçerse destek alır. Ama aileleri bozacaksa karşısında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini bulur. Bunlarda neler var neler.
Şimdi ne diyorlar, 25 Mart’ta şu çıkacak, 30 Mart’ta şu çıkacak. Hangi iftirayı atarsanız atın. Bu montajların bu ahlaksızlığınızın altında ezilip gideceksiniz. Daha şimdiden 30 Mart akşamı hangi yalanları söyleyeceklerini konuşuyorlar.
MİT müsteşarımı tutuklayıp süreci bozmak istediler. Benim Anadolu’daki Trakya'daki kardeşimin gözünden bile sakındığı 20 yaşındaki evladı o dağlarda şehit olmuş bunların umurunda mı? Yozgat'taki kardeşimin Samsun'daki Kastamonu'daki kardeşimin ocağına ateş düşmüş bunların umurunda mı? Babaların ciğeri dağlanmış bu Pensilvanya'nın umurunda mı? Ya Mavi Marmara vuruluyor Pensilvanya'nın gözünde yaş yok. Tam aksine o başkalarının yanında yer alıyor. Bu Aydın Doğan'ın bu Pensilvanya'nın onların medyasının umurunda mı?
‘NE KOMADA ÖLEN ÇOCUK, NE DE BURAK YAVRUMUZ’
Ne İstanbul'da, ne komada ölen çocuk, ne de sokakta vurulan gencecik Burak yavrumuz bunların asla umurunda değil. Bunlar nebbaş nebbaş. Bunlar mezarlık soyguncusu.
Bunların gözyaşları timsah gözyaşı. İnanın o iki gence de zerre kadar üzülmediler. Eğer üzülselerdi, gencecik ölmüş bir çocuktan istismar malzemesi reyting malzemesi çıkartmazlardı. DHKP-C’nin bir elemanı olarak bunu kullanmazlardı. Ölmüş bir çocuk üzerinden siyaset yapacak muhalefet olmazdı. Yalan söylüyorlardı yalan. 30 Mart işte bu vampirlerin, çatışma lobilerinin yenileceği milletin zafer kazanacağı tarih olacak.
SULTANBEKOV SÜRPRİZİ
Şu alan önceden yoktu. İstanbul’un böyle bir alanı olmaz mı ya? İşte bu alan bugüne hamdolsun yetişti. Şimdi şu alan 700 bin metrekare. Bir dahaki dev mitingimizi Maltepe’de yapalım. Burası bugün 2 milyonu gördü.
Bizimle ilgili çaldığımız eser var ya Dombra. Arslan Sultanbekov sahibi aramızda. Onu ben yanıma alacağım. hurriyet.com.tr
Mehmet Daniş'e İçki Cezası mı Geliyor?
İçki satışına sınırlama getiren AKP, içkiden ceza alacak. AKP'nin Çanakkale'deki içkili reklam afişleri için, 200 bin lira ceza geliyor.
Gazeteport'ta yer alan habere göre, AKP'nin Çanakkale'de içkili afişler ile reklam yapmasının yasaya aykırılık teşkil ettiği ve AKP Çanakkale İl Teşkilatına 5-200 bin lira arasında para cezası verilebileceği bildirildi. 2013 yılı Mayıs ayında çıkarılan ve gece 22.00'den sonra içki satışını da yasaklayan kanuna göre, alkollü içkilerin her ne surette olursa olsun reklamı ve tüketicilere yönelik tanıtımı yapılamıyor.
AKP, Çanakkale milletvekili Mehmet Daniş'in aday olduğu Çanakkale’deki billboardlara içki fotoğraflı seçim afişleri astı. AKP logosu bulunan afişlerde meyhanede içki içen üç kişinin fotoğrafı yer alıyor. ''Yeni Rakı'' yazan bardaklar da görülüyor ve ''Kimsenin özgürlüğünü sınırlamadık. Çanakkale kazanacak’ yazıyor. Bir başka afişte de içkili bir mekanda oynayanların fotoğrafına yer veriliyor. ''Gökçeada’da 14 olan içkili yerler ruhsatını AK Belediye 44’e çıkardı’ ifadesi yer alıyor.
Yasada ''Alkollü içkilerin her ne surette olursa olsun reklamı ve tüketicilere yönelik tanıtımı yapılamaz. Bu ürünlerin kullanılmasını ve satışını özendiren veya teşvik eden kampanya, promosyon ve etkinlik yapılamaz'' deniyor ve aykırı hareket edenlere 5-200 bin lira arasında para cezası öngörülüyor.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu da (TAPDK) bir süre önce yaptığı uyarıda ''Alkollü içkilere ilişkin taşınır/taşınmaz her türlü materyal, levha, çıkartma, bez ve kağıt afişin yasak olduğunu bildirmişti. Çanakkale'deki afişler için TAPDK'ın uyarı yaparak kaldırması ve AK Parti Çanakkale İl Başkanlığına her bir afiş için 5-200 bin lira arasında para cezası verilebileceği bildirildi.
Odatv.com
"İçkili yer ruhsatı 14'ten 44'e çıktı"
Alkol konusunda yasakçı bir tutum sergileyen AKP'nin bilboardlara astırdığı mesajda "Gökçeada'da önceden 14 olan içkili yerler ruhsatını AK Belediye 44'e çıkardı"ifadeleri yer aldı.
Sosyal medyada paylaşılan ilan "İçkiye yaptıkları zamları da eklesinler"ve "Nabza göre şerbet" gibi yorumlara neden oldu.
odatv.com
CHP bir kez daha Ülgür Gökhan dedi
CHP Merkez Yönetim Kurulu, yerel seçim adaylarını netleştirdi.
MYK'da kabul edilen isimler Parti Meclisi'nin onayına sunulacak. Çanakkale adayı bir kez daha Ülgür Gökhan olurken, İstanbul için Mustafa Sarıgül ismi dikkat çekerken, Ankara'da Mansur Yavaş, İzmir'de ise Aziz Kocaoğlu'nun imi listede yer aldı...
İşte MYK'dan geçen ve parti meclisinin onayına sunulan o iller ve başkan adayları:
Çanakkale: Ülgür Gökhan
Ankara: Mansur Yavaş
Mersin: Macit Özcan
İzmir: Aziz Kocaoğlu
İstanbul: Mustafa Sarıgül
Hatay: Lütfü Savaş
Eskşişehir: Yılmaz Büyükerşen
Muğla: Osman Gürün
Aydın: Özlem Çerçioğlu
Edirne: Hamdi Sedefçi
Adana: Seyhan: Zeydan Karalar
Kars: Naif Alibeyoğlu
Antalya: Mustafa Akaydın
Zonguldak: Harun Akın
Gaziantep: Akif Ekici
Ankara - Etimesgut: Mehmet Yula
Ankara - Mamak: Coşkun Torun
Aydın - Marmaris: Ali Acar
Adana ve Uşak'ın adaylarının açıklanması ise gelecek haftaya bırakıldı. İstanbul ve İzmir ilçe belediye başkanlarının bazılarının ise 4 ya da 9 Ocak'ta açıklanacağı bildirildi.
Biga TSO üyeleri İÇDAŞ’a konuk oldu
İÇDAŞ, Şadan Doğan başkanlığında Biga Ticaret ve Sanayi Odası üyelerini ağırladı.
İÇDAŞ, Çanakkale bölgesindeki sivil toplum kuruluşlarını ve iş dünyasının önde gelen isimlerini
kendi tesislerinde ağırlamaya devam ediyor. Biga Ticaret ve Sanayi Odası’ndan 24 kişilik heyet, İÇDAŞ Değirmencik Entegre Çelik Tesisleri ve İÇDAŞ Bekirli Enerji Tesisler’ine konuk oldular.
Biga TSO üyeleri, önce İÇDAŞ tesislerini gezdiler, daha sonra sunum eşliğinde şirket hakkında bilgi aldılar. Biga TSO Başkanı Şadan Doğan, “İÇDAŞ tesisleri düşündüğümüzden çok daha büyük ve teknolojik bir tesis. Bunu burada görerek daha iyi anladı. Böyle bir tesisin Biga’da olması gurur verici” dedi.
İÇDAŞ’ın yeni yıl için hazırlatmış olduğu, tarihi ve kültürel bir anlam taşıyan Çanakkale Şehitler Abidesi’nin yapılma hikâyesinin, dünü ve bugününün özel arşiv çalışmaları ve eşsiz güzellikteki fotoğraflarla anlatılmasına değinen Biga TSO Yönetim Kurulu Üyesi Melih Akyıl, “Muhteşem bir çalışma olmuş, milli birliğimizin sembolü Şehitler Abidesini tanıtan bu takvim için başta İÇDAŞ’a ve emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Çanakkale ruhu budur’’ diyerek İÇDAŞ ziyaretinden duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Biga TSO üyeleri daha sonra İÇDAŞ Enerji Santrali’ni gezerek, tesisler hakkında bilgi aldılar.
Başsavcı: "Dava açmak zorundayız"
Çanakkale Cumhuriyet Başsavcısı Salih Çokal, suça sürüklenen 13 yaşındaki B.T.İ. hakkında yürütülen soruşturma ve açılan kamu davası hakkındaki haber ve yorumların, yerel ve ulusal düzeyde yayın yapan bazı görsel, yazılı basın organları ile sosyal medyada yer alması nedeniyle, Çanakkale Adalet Sarayı Resmi İnternet Sitesi’nden kamuoyuna duyuru başlığıyla bir açıklama yaptı.
Başsavcı Çokal açıklamasında, şu ifadelere yer verdi:
“Suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suç, Cumhuriyet Başsavcılığımızca Türk Ceza Kanununun 152/1-a maddesinde tanımlanan kamu malına zarar verme suçunu oluşturduğundan bahisle soruşturma başlatılmış, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu çerçevesinde gizli yürütülmüş, çocuğun ifadesi re'sen tayin edilen müdafi ve sosyal hizmet uzmanı eşliğinde alınmış, Adli Tıp Kurumu’nun raporu sonrası aynı gün velisince savcılığımıza teslim edilmiştir. Suça sürüklenen çocuk hakkında, Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü’nce düzenlenen raporda, suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamayacağı yönünde bir huhus var ise yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) 31/2. maddesi, Çocuk Koruma Kanunu ve buna göre çıkarılmış yönetmelik hükümleri birlikte incelendiğinde, suç tarihi itibariyle 12-15 yaş grubu içerisinde olan suça sürüklenen çocuklar hakkında, işledikleri suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamayacak olsalar dahi, kamu davasının açılmasının zorunludur. Cumhuriyet Savcılığı’nın çocuk hakkında kamu davası açmama gibi bir taktir yetkisi olmadığı, Çocuk Mahkemesi Hakimi’nin soruşturma aşamasında aldırdığı raporla, yargılama aşamasında aldıracağı sosyal inceleme raporu ve çocukla ilgili oluşan kanaatini değerlendirerek, eylemi sabit görmek koşuluyla, işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabileceğine kanaat getirirse, hakkında cezalandırma cihetine gidilebir. Eylemi sabit görmekle birlikte aksi kanaate varması halinde ise, çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu gereğince uygun göreceği bir güvenlik tedbirine hükmedebileceği kabul edilmiştir. Mevzuat hükümleri ve Yargıtay bu uygulamalar karşısında, yeterli şüphe var ise, Cumhuriyet Başsavcılığımızca 12-15 yaş grubunda olan ve suç şüphesi altında bulunan çocuklar yönünden kamu davası açılması yönüne gidilmektedir. Olayımızda kamu davasının açılmasının teknik ve hukuki bir zorunluluk olduğu bilinmelidir. Yasama organınca çıkartılan kanun ve maddeler, savcı tarafından uygulanmakta, o maddelere şekil ve ruh Yargıtay içtihatları ile verilmektedir.”
haberekspres.com.tr
Malatya: Seyit Onbaşı ismi kalkmaz
SEYİT ONBAŞI İSMİNİN
KALDIRILMASI SÖZKONUSU DEĞİL
Son günlerde bazı basın yayın organlarında Belediyemiz tarafından gerçekleştirilen cadde ve sokak isim değişikliği ile ilgili olarak, bilgi eksikliğinden kaynaklandığı düşünülen bir takım yazılar ve beyanlar yer almıştır.
Adres Kayıt Sistemine yeni bir standart getirildi
5393 Sayılı Belediye Kanunu, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu, Adres ve Numaralamaya İlişkin Yönetmelik ile Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği’ne göre, ülkemizde adres bileşenlerinin tanımı yeniden yapılarak ‘adres’e bir standart getirilmiştir.
Belediyemiz tarafından ilimizdeki cadde ve sokak isimlerinin sözkonusu standartlara uygun hale getirilmesi amacıyla sürdürülen çalışmalar neticesinde toplamda 2511 adet cadde veya sokak isminin, ilgili yönetmeliklerde belirtilen adres standardına uymadığı görülmüştür.
Cadde ve Sokak isimleri STK’ların görüşleri alınarak belirlendi
Bunun üzerine mevcut adres yapısının düzenli olması ve vatandaş nezdinde daha anlaşılabilir bir adres yapısının oluşturulmasına karar verilmiş, sürecin kentin paydaşları olan vatandaşlarımız, mahalle muhtarlarımız ve sivil toplum kuruluşları tarafından organize edilerek tamamlanması hedeflenmiştir.
Belediyemiz tarafından cadde ve sokak isimlerinin belirlenmesi amacıyla hazırlanan öneri taslağı bir sunum haline getirilerek; cadde sokak isimlerinin son halini alması ve toplumsal uzlaşının sağlanması amacıyla sivil toplum kuruluşları ile birçok toplantılar düzenlenmiştir.
Akabinde de yeni cadde sokak isimleri Belediyemiz İmar Komisyonu tarafından incelenmiş ardından da 18.12.2012 tarih ve 228 sayılı karar ile 03.04.2013 tarih ve 81 sayılı Belediye Meclisinin cadde sokak isimlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin kararı; Malatya Valiliği’nin 11.04.2013 tarihli ve 3838 sayılı kararı ile onaylanmıştır.
Daha sonraki süreçte de vatandaşlardan gelen yeni öneriler de dikkate alınarak Belediyemiz Meclisi tarafından cadde ve sokaklarda zaman zaman isim değişiklikleri yapılmıştır.
Belediyemiz tarafından ‘İçişleri Bakanlığı Ulusal Adres Veri Tabanı’na uygun cadde ve sokaklara yeni isim verilmesi amacıyla başlatılan çalışmalar sırasında Malatya bir bütün olarak ele alınmıştır. Yapılan düzenlemeler sırasında hiçbir kesim veya kesit ayırımı yapılmadan Malatya’nın bütününe hitap eden isimlerin seçilmesine özen gösterilmiştir.
Bu isimler arasında başta şehitlerimiz olmak üzere, Niyazi-i Mısri, Fethi Gemuhluoğlu, Hüseyin Doğan Dede, Kemal Sunal, Ahmet Kaya, Ahmet Şentürk, … gibi Malatyalı bilim, sanat, edebiyat ve siyaset adamlarının isimleri de unutulmamıştır.
Seyit Onbaşı ile Ahmet Kaya Sokak isimlerinin yeri değiştirildi
03.04.2013 tarih ve 81 sayılı Belediyemiz Meclis Kararınca belirlenen isimlerden Seyit Onbaşı’nın ismi Özalper Mahallesi 2. Cadde 1. Sokağa; Ahmet Kaya’nın ismi ise Karakavak Mahallesi Mehmet Ejder Caddesi 15. Sokağa verilmiş idi. Ancak, Aralık 2013 Meclis Toplantısı öncesi bazı vatandaşlar tarafından dilekçe verilerek, Ahmet Kaya isminin doğduğu ve çocukluk yıllarının geçtiği sokağa verilmesi talep edildi.
Bunun üzerine Belediyemiz Meclisi Aralık Ayı toplantısında konuyu görüşerek, Ahmet Kaya isminin doğduğu sokağa verilmesini kabul ederek; Seyit Onbaşı Sokağı ile Ahmet Kaya Sokağı isimlerinin yer değiştirmesine karar verdi.
Yani hiçbir şekilde Seyit Onbaşı isminin sokak isimleri arasından çıkarılması sözkonusu olmayıp, sadece vatandaşların talebi doğrultusunda sokak isimlerinin yeri değiştirilmiştir.
KALDIRILMASI SÖZKONUSU DEĞİL
Son günlerde bazı basın yayın organlarında Belediyemiz tarafından gerçekleştirilen cadde ve sokak isim değişikliği ile ilgili olarak, bilgi eksikliğinden kaynaklandığı düşünülen bir takım yazılar ve beyanlar yer almıştır.
Adres Kayıt Sistemine yeni bir standart getirildi
5393 Sayılı Belediye Kanunu, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu, Adres ve Numaralamaya İlişkin Yönetmelik ile Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği’ne göre, ülkemizde adres bileşenlerinin tanımı yeniden yapılarak ‘adres’e bir standart getirilmiştir.
Belediyemiz tarafından ilimizdeki cadde ve sokak isimlerinin sözkonusu standartlara uygun hale getirilmesi amacıyla sürdürülen çalışmalar neticesinde toplamda 2511 adet cadde veya sokak isminin, ilgili yönetmeliklerde belirtilen adres standardına uymadığı görülmüştür.
Cadde ve Sokak isimleri STK’ların görüşleri alınarak belirlendi
Bunun üzerine mevcut adres yapısının düzenli olması ve vatandaş nezdinde daha anlaşılabilir bir adres yapısının oluşturulmasına karar verilmiş, sürecin kentin paydaşları olan vatandaşlarımız, mahalle muhtarlarımız ve sivil toplum kuruluşları tarafından organize edilerek tamamlanması hedeflenmiştir.
Belediyemiz tarafından cadde ve sokak isimlerinin belirlenmesi amacıyla hazırlanan öneri taslağı bir sunum haline getirilerek; cadde sokak isimlerinin son halini alması ve toplumsal uzlaşının sağlanması amacıyla sivil toplum kuruluşları ile birçok toplantılar düzenlenmiştir.
Akabinde de yeni cadde sokak isimleri Belediyemiz İmar Komisyonu tarafından incelenmiş ardından da 18.12.2012 tarih ve 228 sayılı karar ile 03.04.2013 tarih ve 81 sayılı Belediye Meclisinin cadde sokak isimlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin kararı; Malatya Valiliği’nin 11.04.2013 tarihli ve 3838 sayılı kararı ile onaylanmıştır.
Daha sonraki süreçte de vatandaşlardan gelen yeni öneriler de dikkate alınarak Belediyemiz Meclisi tarafından cadde ve sokaklarda zaman zaman isim değişiklikleri yapılmıştır.
Belediyemiz tarafından ‘İçişleri Bakanlığı Ulusal Adres Veri Tabanı’na uygun cadde ve sokaklara yeni isim verilmesi amacıyla başlatılan çalışmalar sırasında Malatya bir bütün olarak ele alınmıştır. Yapılan düzenlemeler sırasında hiçbir kesim veya kesit ayırımı yapılmadan Malatya’nın bütününe hitap eden isimlerin seçilmesine özen gösterilmiştir.
Bu isimler arasında başta şehitlerimiz olmak üzere, Niyazi-i Mısri, Fethi Gemuhluoğlu, Hüseyin Doğan Dede, Kemal Sunal, Ahmet Kaya, Ahmet Şentürk, … gibi Malatyalı bilim, sanat, edebiyat ve siyaset adamlarının isimleri de unutulmamıştır.
Seyit Onbaşı ile Ahmet Kaya Sokak isimlerinin yeri değiştirildi
03.04.2013 tarih ve 81 sayılı Belediyemiz Meclis Kararınca belirlenen isimlerden Seyit Onbaşı’nın ismi Özalper Mahallesi 2. Cadde 1. Sokağa; Ahmet Kaya’nın ismi ise Karakavak Mahallesi Mehmet Ejder Caddesi 15. Sokağa verilmiş idi. Ancak, Aralık 2013 Meclis Toplantısı öncesi bazı vatandaşlar tarafından dilekçe verilerek, Ahmet Kaya isminin doğduğu ve çocukluk yıllarının geçtiği sokağa verilmesi talep edildi.
Bunun üzerine Belediyemiz Meclisi Aralık Ayı toplantısında konuyu görüşerek, Ahmet Kaya isminin doğduğu sokağa verilmesini kabul ederek; Seyit Onbaşı Sokağı ile Ahmet Kaya Sokağı isimlerinin yer değiştirmesine karar verdi.
Yani hiçbir şekilde Seyit Onbaşı isminin sokak isimleri arasından çıkarılması sözkonusu olmayıp, sadece vatandaşların talebi doğrultusunda sokak isimlerinin yeri değiştirilmiştir.
CHP Çan'dan açıklama
CHP Çan İlçe Başkanlığı'ndan bir basın açıklaması yapıldı. açıklamada şöyle denildi:
Çok Değerli Çan Halkımız,
Bundan önceki basın açıklamamızda sormuştuk;
Sayın Kuzu,
Çan Belediyesinin borcu ne kadardır?diye
Sayın Kuzu bir basın açıklaması ile cevap verdiğini sanmış.
Özeti;
‘‘Hanlar,hamamlar,köprüler,saraylar yaptırdık.’’
Elbette belediyelerin
yatırımları ve hizmetleri gereği borçlanmaları olabilir
Siz değil miydiniz,
mikfrofonu her elinize aldığınız da, her fırsatta ‘‘Biz Çan
Belediyesini 20 trilyon borçla aldık.’’ diyen. Neden
korkuyorsunuz kendi borcunuzu
açıklamaya.
Belediye meclis
üyelerimize sordurduk açıklamadınız.
Bilgilendirme yasası
gereği istedik açıklamadınız.
Basın aracılığı ile
sorduk verdiğiniz cevap; ‘Hanlar,hamamlar,köprüler,saraylar
yaptırdık oldu.’
Çan Belediyesinin 80
trilyon borcu olduğu söyleniyor.
Çan Halkımızın doğru
bilgilendirilmeye hakkı yok mudur?
Yaptığınız o basın
açıklaması gereği;
80 trilyonluk
borçlanma yaptığınız o bütçelerinizin, faaliyet raporlarınızın içinde ;
Ne Adalet
Sarayını,(Adalet Bakanlığı bütçesinde )
Ne Kocabaş Çayı
Köprüsünü,(DSİ bütçesinde )
Ne Kocabaş Çayı
Islahını,(DSİ bütçesinde)
Ne de
Karayollarını,(Ulaştırma Bakanlığı bütçesinde)
Görmedik ve göremeyeceğimiz aşikardır.
Tabi ki bunlar
hükümetinizin yaptığı yatırımlar.Bu yatırımları yapacaklar ve yapmak
zorundalar.
Bu Çan Halkımız,
Türkiye Vatandaşı değil mi?
Bu Çan Halkımızın
verdiği vergiler, başka bir ülke için mi toplanıyor?
Unutmayın ki bu halktan aldığınızı hakça, hakkaniyetle
vermek zorundasınız.Şimdi
diyeceksiniz ki(Daha önce dediğiniz gibi)
‘‘O yatırımları da
biz yaptık ,bizim hükümetimiz yaptı sahipleniyoruz’’diyebilirsiniz.
Hal böyle olunca size bir soru sorma hakkımız daha doğuyor;
‘‘Hükümetiniz Şivan
Perver ve Barzani ile kucaklaştı.Siz de onları kucaklıyor ve
sahipleniyor musunuz?’’
Şeffaf doğru
bilgilerle hakça, hakkaniyetle
Onurluca yönetilip
idare edilmek dileğiyle…
Onurlu Çan Halkımıza
saygılar ve sevgiler,
İMALETTİN MERİÇ
ÇAN CHP İLÇE BAŞKANI
GMKA Kalkınma Kurulu toplantısı Kongre ve Fuar Merkezi’nde yapıldı
Güney Marmara Kalkınma Ajansı 2013 Yılı 2. Kalkınma Kurulu Toplantısı, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Kongre Fuar Merkezi’nde yapıldı.
Kalkınma Kurulu toplantısında Balıkesir Valisi Ahmet Turhan,
Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın 2014 Yılı Mali Destek Programlarını ilk kez
açıklarken, yapılan seçim sonucunda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Sedat Laçiner, Kalkınma Kurulu Başkanlığı görevini Balıkesir
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahir Alkan’a devretti.
ÇTSO Kongre ve Fuar Merkezi’ndeki toplantı, GMKA Yönetim
Kurulu ve Kalkınma Kurulu üyelerinin katıldığı Assos Kafeterya’daki öğle yemeği
ile başladı. Daha sonra Dr. İbrahim Bodur salonundaki toplantıya geçildi.
2. Kalkınma Kurulu Toplantısına, Çanakkale Valisi Ahmet
Çınar, Balıkesir Valisi Ahmet Turhan, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner, Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahir
Alkan, ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı Bülend Engin, GMKA Genel Sekreter Vekili
Ekrem Özşen ile GMKA Kalkınma Kurulu üyeleri katıldılar.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Çanakkale Valisi Ahmet
Çınar, katılımcılara “hoş geldiniz” dedi, böyle bir toplantıyı Çanakkale’de
düzenlemekten memnuniyet duyduklarını ifade etti. Daha sonra kürsüye gelen Balıkesir
Valisi Ahmet Turhan, Balıkesir ve Çanakkale’nin turizmden istenilen payı
alamadığını, sanayi konusunda da büyük şehirlerin dışına çıkması beklenen
tesisler nedeniyle avantaj sahibi olduğunu belirterek, iki kentin bir başka
avantajının da büyük şehirlerin kenarında kalmış, gelişimini tam olarak
sağlayamamış bir bölge olarak kalması olduğunu ifade etti.
Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın 2014 yılı Mali Destek
Programlarını ilk kez Çanakkale’de açıkladığını belirten ve 2014 yılında toplam
desteğin 14 milyon 200 bin lira olacağını söyleyen Vali Turhan, öncelikli
sektörler mali destek programının 11 milyon 200 bin lira, sosyal kalkınma için
ise 3 milyon lira olacağını söyledi.
Vali Turhan, programda 6 sektöre öncelikli destek
verildiğini belirterek, 2014 yılı Öncelikli Sektörler Mali Destek Programı’nın
önceliklerini şöyle sıraladı:
“Tarıma dayalı sanayinin geliştirilmesi ile tarım alet ve
makinaları sanayinin geliştirilmesi, orman ürünleri sanayinin geliştirilmesi,
yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinde makine-ekipman üretiminin
yerlileştirilmesi, atıkların değerlendirilmesi ve çevreye verdiği zararın
azaltılması, bölge turizm olanaklarının tanıtılması ve alternatif turizm
faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, madenlerin çevreye duyarlı şekilde işlenerek
ekonomiye kazandırılması.”
Sosyal Kalkınma Mali Destek Programı’nın önceliklerini de,
“eğitim kalitesinin ve işgücü niteliğinin artırılması, toplumsal hayata katılım
ve fırsat eşitliğinin sağlanması, sivil toplumun etkinliğinin artırılması”
şeklinde belirten Balıkesir Valisi Turhan, “Öncelikli sektörlerde proje süresi
12 aydır. Ajansın sağlayacağı destek miktarları asgari 50 bin, azami 500 bin
liradır. Bir başvuru sahibi en fazla iki projesi için destek başvurusunda
bulunabilir ve en fazla bir projesi için destek alabilir. Bir kurum ya da
kuruluş, her iki program kapsamında en fazla üçer projede ortak olabilir.
Gökçeada, Bozcaada ve Marmara ilçelerinden birinin olması değerlendirme
aşamasında avantaj sağlayacaktır. Kalkınmada öncelikli bu ilçelere pozitif
ayrımcılık yapıldı” diye konuştu.
Son başvuru tarihinin sistem üzerinden 21 Şubat, GMKA’ya
teslim yöntemiyle 28 Şubat 2014 olduğu mali destek programları için 23
Aralık’ta Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nda, 25 Aralık’ta da Balıkesir GMKA
binasında bilgilendirme toplantıları yapılacak.
Toplantıda daha sonra yapılan seçim ile ÇOMÜ Rektörü Prof.
Dr. Sedat Laçiner, Kalkınma Kurulu Başkanlığı görevini Balıkesir Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Mahir Alkan’a devretti. Kalkınma Kurulu Katip üyeliğine Çanakkale
Sosyo Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Derneği Başkanı Tunca Yüğnük, 2.
katipliğe de Balıkesir KOSGEB Müdürü Hüsamettin Çay seçildi. Prof. Dr. Sedat
Laçiner ile Prof. Dr. Mahir Alkan’a katkılarından dolayı Çanakkale Valisi Ahmet
Çınar ve Balıkesir Valisi Ahmet Turhan tarafından plaket verildi. Toplantı
GMKA’nın tanıtımı ve faaliyetleri konulu bir sunum ile sona erdi.
Verimlilik kongresinde İÇDAŞ’a büyük ilgi
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün’ün katılımıyla
Ankara’da düzenlenen IV. Ulusal Verimlilik Kongresi’nde iş güvenliği alanında
Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden İÇDAŞ’a ilgi büyüktü.
Verimlilik artırma fırsatlarının değerlendirilerek bu potansiyelin harekete geçirilmesi yönünde güncel bilimsel çalışmaların sonuçlarının paylaşıldığı, işletme düzeyinde verimlilik artırma yöntemleriyle bu yöntemlerin başarılı uygulama örneklerinin sunulduğu ve güncel verimlilik politika ve stratejilerinin tartışılarak öneriler geliştirildiği IV. Ulusal Verimlilik Kongresi, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyasının seçkin temsilcilerini bir araya getirdi. Çağrılı konuşmacıların sunumları, paralel oturumlar, panel ve çalıştaylar gibi etkinliklerle zenginleşti. Kongre programında güncel verimlilik konuları, imalat sanayi odağında olmak üzere teknoloji, işgücü, sermaye, iş güvenliği ve çevre boyutlarıyla bütünsel bir şekilde ele Kongrede, iş güvenliği alanında başarılarıyla Türkiye’de birçok ilke imza atan İÇDAŞ, Evimize Sağlıklı Dönelim Projesinin anlatıldığı Kazasız Üretim başlıklı bildiri ile yer aldı. Kongreye, İÇDAŞ İş Güvenliği Müdürlüğü adına, İş Güvenliği Uzmanları Burçin Wallington ve Hilal Kocaeren katıldı. “Kazasız Üretim” konulu bildirinin sözlü sunusu Burçin Wallington tarafından gerçekleştirildi.
Proje kapsamında yapılan çalışmalar, gerçekleştirilmiş iyi uygulama örnekleri, iş güvenliğinin verimliliğe katkıları, yönetimin iş güvenliğine yaklaşımları gibi konuların cevap bulduğu bildiri sunusu katılımcılardan yoğun ilgi gördü.
Sunum sonunda katılımcıların İÇDAŞ’ta yönetimin iş güvenliğine verdiği desteği sorması üzerine Burçin Wallington “Üst yönetimin desteği olmasaydı böylesine büyük bir projeyi gerçekleştiremezdik. İÇDAŞ’ta çalışan sağlığı, iş güvenliği en değerli konudur. Bu amaçla çalışan Türkiye’deki en iyi iş güvenliği ekibine sahibiz. Verilen eğitimlerle, saha içerisinde yapılan güvenlik yürüyüşleriyle verimliliğin sürekliliği sağlanmaktadır. IV. Ulusal Verimlik Kongresinde olduğu gibi hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı ülkelerinde yapılan iş güvenliği kongre ve seminerlerinde yaptığımız sunumlarla başarılarımızı paylaşmak ve örnek olmaktayız. Tabi tüm bunları üst yönetimimizin iş güvenliğine verdiği destekle gerçekleştirmekteyiz. Başarılarımızın hem şirket hem de ülke verimliliğini artıracağına olan inancımız tamdır.” diye konuştu.
Ankara’da düzenlenen IV. Ulusal Verimlilik Kongresi’nde iş güvenliği alanında
Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden İÇDAŞ’a ilgi büyüktü.
Verimlilik artırma fırsatlarının değerlendirilerek bu potansiyelin harekete geçirilmesi yönünde güncel bilimsel çalışmaların sonuçlarının paylaşıldığı, işletme düzeyinde verimlilik artırma yöntemleriyle bu yöntemlerin başarılı uygulama örneklerinin sunulduğu ve güncel verimlilik politika ve stratejilerinin tartışılarak öneriler geliştirildiği IV. Ulusal Verimlilik Kongresi, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyasının seçkin temsilcilerini bir araya getirdi. Çağrılı konuşmacıların sunumları, paralel oturumlar, panel ve çalıştaylar gibi etkinliklerle zenginleşti. Kongre programında güncel verimlilik konuları, imalat sanayi odağında olmak üzere teknoloji, işgücü, sermaye, iş güvenliği ve çevre boyutlarıyla bütünsel bir şekilde ele Kongrede, iş güvenliği alanında başarılarıyla Türkiye’de birçok ilke imza atan İÇDAŞ, Evimize Sağlıklı Dönelim Projesinin anlatıldığı Kazasız Üretim başlıklı bildiri ile yer aldı. Kongreye, İÇDAŞ İş Güvenliği Müdürlüğü adına, İş Güvenliği Uzmanları Burçin Wallington ve Hilal Kocaeren katıldı. “Kazasız Üretim” konulu bildirinin sözlü sunusu Burçin Wallington tarafından gerçekleştirildi.
Proje kapsamında yapılan çalışmalar, gerçekleştirilmiş iyi uygulama örnekleri, iş güvenliğinin verimliliğe katkıları, yönetimin iş güvenliğine yaklaşımları gibi konuların cevap bulduğu bildiri sunusu katılımcılardan yoğun ilgi gördü.
Sunum sonunda katılımcıların İÇDAŞ’ta yönetimin iş güvenliğine verdiği desteği sorması üzerine Burçin Wallington “Üst yönetimin desteği olmasaydı böylesine büyük bir projeyi gerçekleştiremezdik. İÇDAŞ’ta çalışan sağlığı, iş güvenliği en değerli konudur. Bu amaçla çalışan Türkiye’deki en iyi iş güvenliği ekibine sahibiz. Verilen eğitimlerle, saha içerisinde yapılan güvenlik yürüyüşleriyle verimliliğin sürekliliği sağlanmaktadır. IV. Ulusal Verimlik Kongresinde olduğu gibi hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı ülkelerinde yapılan iş güvenliği kongre ve seminerlerinde yaptığımız sunumlarla başarılarımızı paylaşmak ve örnek olmaktayız. Tabi tüm bunları üst yönetimimizin iş güvenliğine verdiği destekle gerçekleştirmekteyiz. Başarılarımızın hem şirket hem de ülke verimliliğini artıracağına olan inancımız tamdır.” diye konuştu.
BALBAY MECLİS'TE KONUŞTU -VİDEO-
Bugün Meclis'te yemin ederek Milletvekili mazbatasını alan CHP İzmir Milletvekeli Mustafa Balbay TBMM'de bütçe görüşmeleri sırasında bir konuşma yaptı.
Ben konuşmamı bütçe üzerine yapacağım. Bütçe açığı ile ilgili görüşlerimi paylaşacağım. Birincisi özgürlük açığıdır. Şu anda bugün bu Meclis’teki özgürlük açığının sadece biri giderilmiştir. Altısı henüz bu Meclis’in kapalı damarları gibi gündemde durmaktadır. Bütün dileğim onların benim yaptığım gibi yeminleri etmeleridir.
İkincisi hukuk açığıdır. Bugün sizinle samimiyetle paylaşmak isterim ki, Türkiye’deki hukuk güvenliği sorunu can güvenliğinden bile ciddi bir sorun olarak gündemde durmaktadır.
Adalet açığı öyle boyutlara ulaşmıştır ki bugün cezaevlerinde adalet bekleyen binlerce insan acaba Türkiye’de iç hukuk yolları tümüyle tükendi mi sorusunu sormaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin aldığı son kararın, adalet açığının giderilmesinde önemli bir açığı kapatacağını umuyorum.
Adalet açığı öyle boyutlara ulaşmıştır ki bugün cezaevlerinde adalet bekleyen binlerce insan acaba Türkiye’de iç hukuk yolları tümüyle tükendi mi sorusunu sormaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin aldığı son kararın, adalet açığının giderilmesinde önemli bir açığı kapatacağını umuyorum.
Bir diğer önemli açıkta iç barıştır. Hapishane de 4 ay değil 4 yıl 8 ay yatmış biri olarak iç barış varım diyorum. Ancak bugün tartışılmakta olan barış açılımının barıştan uzaklaşmak olduğunu görüyorum. Çünkü açılım sözcüğüne sözlüğe açıp bakarsanız aynı zamanda uzaklaşmak olduğunu göreceksiniz. Denize doğru açılmak karadan açılmaktır.
Biz bugün tümüyle tüm kayıpları saydığımızda 40 bin kaybımıza yanıyoruz. Saraybosna’da sadece 4 yıllık iç savaşta 250 bin insan öldü. Ruanda’da 800 bin insan öldü. Irak’ta sürmekte olan iç savaşta kayıtların sayısı bilinmiyor. Bu yüzden iç barış şu andaki hali bile koruması gereken bir değer olarak duymaktadır.
Biz bugün tümüyle tüm kayıpları saydığımızda 40 bin kaybımıza yanıyoruz. Saraybosna’da sadece 4 yıllık iç savaşta 250 bin insan öldü. Ruanda’da 800 bin insan öldü. Irak’ta sürmekte olan iç savaşta kayıtların sayısı bilinmiyor. Bu yüzden iç barış şu andaki hali bile koruması gereken bir değer olarak duymaktadır.
Sayın başbakan burada demir ağlardan söz etti. Maalesef ülkemizde demir ağlar kurulmuştur ama daha fazla demir parmaklıklar kurulmuştur. Demir parmaklıkların yetersiz kaldığını sayın adalet bakanı söylemektedir.
Ben görüşüme katılırsınız katılmazsınız bütün dileğim sadece can kulağıyla dinlemenizi istiyorum. Ben hiçbir hükümetin bu ülkeye kötülük yapmak isteyeceğine inanmıyorum. Sayın milletvekilleri Türkiye’de şu anda sadece iç barış açığı değil dışbarış açığı olduğunu da görüyorum. Ben son 20 yıla baktığımızda, sayın başbakanın Moskova’da da söylediği, bizi AB’den kurtarın dediği gibi, son 20 yıldır batımızdaki ülkeler bize selam vere vere AB’ye girdi. Şangay İşbirliği Örgütü’ne girdi, biz birbirimize girdi.
Deyim yerindeyse ben de Yunus Medresesi’nden mezun oldum. İktidara demek isterim ki “Bir insanı incittinse bu yaptın icraat değil” Türkiye’yi en çok yeren bir konuda bile iktidarın çevresindeki araştırma şirketlerinin oyumuzu dört artırdı diye baktığını, demir parmaklıkların arkasından üzülerek izledim.
Ben biraz önce Yunus Medresesi’nden mezun oldum derken sizlerle paylaşmak istediğim bir başka şey de eğitim açığı. Şu anda Türkiye’de özellikle öğretmenlerin, 300 bin öğretmen atama beklerken, eğitimin bambaşka tarafında tartışılıyor olmasında üzülüyorum.
Sayın milletvekilleri ben, sizlerin huzurunda, yaşamımın bundan sonraki dilimini hukuk ve hak arayan herkesle birlikte olacağımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çanakkale'de 13 yaşındaki çocuğa Gezi davası
Gezi protestoları sırasında yola sprey boyayla yazı yazan 13 yaşındaki çocuk hakkında iki yıl hapis istemiyle dava açıldı Savcı “Ceza verilmezse çocuk ailesinden alınsın” talebinde bulundu.
Radikal Gazetesi’nden İsmail Saymaz’ın haberine göre Çanakkale’de Gezi Parkı gösterileri sırasında yola sprey boyayla “Hükümet istifa”, “Faşizme ölüm”, “Fu.k the police” yazdığı iddia edilen ilkokul öğrencisi B.T.İ.’ye, “Suçun anlam ve sonuçlarını algılayabilecek psikososyal olgunluğa erişmemiştir” yönündeki psikolog görüşüne rağmen ve yasalara göre cezai sorumluluğu bulunmadığı halde ‘kamu malına zarar’ suçundan dava açıldı. Savcı, çocuğa iki yıla kadar hapis cezası verilmesini aksi halde koruma kararıyla yuvaya alınmasını talep etti.
Gezi Parkı gösterilerinin ülkeyi sardığı günlerde, 3 Haziran’da Çanakkale de hareketliydi. CHP’liler, TKP’liler, Halkevi üyeleri, ‘17 Gençlik’ adlı taraftar grubu ve ülkücülerin de olduğu yaklaşık 2500 kişi, akşam Halk Bahçesi’nde toplanıp yürüyüşe geçti. “Her yer Taksim her yer direniş”, “Hükümet istifa” ve “Çanakkale uyuma, ışıkları aç kapa” sloganları atan grup, Özgürlük Parkı’na kadar yürüdü. Topluluk sonra da Halk Bahçesi’ne dönüp evlerine dağıldı.
POLİS, 301’DEN İŞLEM İSTEDİ
Bu esnada polis göstericilerden çok, İnönü Caddesi’nde yola sprey boyayla yazılmış sloganları takibe almıştı. Polis kamerası görüntülerine göre İnönü Caddesi’nde yola mavi sprey boyayla “Hükümet istifa” ve “Faşizme ölüm” yazılmıştı. Demokrasi Caddesi’ndeki kaldırımda ise siyah sprey boyayla “F.ck the police” yazısı vardı. Polis görüntülerin incelenmesi sonucunda, yazıların ilkokul sekizinci sınıf öğrencisi B.T.İ. tarafından yazıldığını belirledi. İl Emniyet Müdür Yardımcısı Tevfik Güreşçi’nin 1 Temmuz’da Çocuk Şube Müdürlüğü’ne yolladığı yazıda, 13 yaşındaki B.T.İ. hakkında ‘Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama’ suçunu düzenleyen 301. maddeden işlem yapılmasını istedi. Hazırladığı fezlekeye polis, B.T.İ.’nin ‘açık kaynaklardan’ elde edilen, dilini çıkarmış halde çekilen bir resmini ekledi. Çocuk Şubesi ise 301’i ‘aşırı’ bularak, ‘mala zarar’dan suç duyurusu yaptı.
B.T.İ., 4 Temmuz’da savcılığa çağrıldı. B.İ.T., psikolog eşliğinde alınan ifadesinde, “Herhangi bir kurum ve kuruluşa hakaret etmeksizin slogan atanlardan duyduğum ‘Hükümet istifa’ ve ‘Faşizme ölüm’ gibi ibareler yazdım. Ancak açıkçası ne yazdığımı tam olarak hatırlamıyorum. Herhangi bir duvara yazı yazmadım” dedi.
B.T.İ., 4 Temmuz’da savcılığa çağrıldı. B.İ.T., psikolog eşliğinde alınan ifadesinde, “Herhangi bir kurum ve kuruluşa hakaret etmeksizin slogan atanlardan duyduğum ‘Hükümet istifa’ ve ‘Faşizme ölüm’ gibi ibareler yazdım. Ancak açıkçası ne yazdığımı tam olarak hatırlamıyorum. Herhangi bir duvara yazı yazmadım” dedi.
ADLİ TIP: ANLAYACAK OLGUNLUKTA DEĞİL
Savcı Kaya, ‘işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin olup olmadığının’ tayini için B.T.İ.’yi Çanakkale Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne gönderdi. Dr. Özlem Yüksekbaş bir gün sonra savcılığa gönderdiği yazıda, B.T.İ.’nin ‘işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayıp davranışlarını yönlendirebilecek psikososyal olgunluğa erişmemiş olduğu’ yönünde görüş belirtti.
Savcı Ozan Kaya, aynı gün evrakın eline ulaşmasıyla iddianamesini hazırlayıp dava açtı. Savcı Kaya, 13 yaşındaki B.T.İ.’nin “Sprey boyayla ‘Hükümet istifa’ ve ‘Faşizme ölüm’ yazarak yolu kirlettiğini” savundu. İddianamesinde, “doktor raporuna göre işlediği suçun anlam ve sonuçlarının kavrayamayacağının belirtildiğini” anımsatan savcı, buna karşın “karar yetkisinin mahkemeye ait olması nedeniyle raporun bağlayıcı olmadığını” savundu.
Oysa yeni TCK’nın 32/1. maddesi, “Fiili işlediği sırada 15 yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur” deniliyordu.
Bu maddeye rağmen Kaya, ‘çocuğun yargılamasının Türk Milleti adına gizli icrasını’ isteyerek, B.T.’İ.’ye ‘kamu malına zarar’ suçlamasıyla altı yıla kadar hapis cezası verilmesini , yaşı 15’ten küçük olduğu için cezada üçte iki indirim yapılmasını istedi. Savcı, çocuğun suçun sonuçlarını algılayamadığı kararına varılması halinde ise Çocuk Koruma Kanunu’na göre, tedbir konularak ailesinden alınıp yurda yerleştirilmesini talep etti.
Savcı Ozan Kaya, aynı gün evrakın eline ulaşmasıyla iddianamesini hazırlayıp dava açtı. Savcı Kaya, 13 yaşındaki B.T.İ.’nin “Sprey boyayla ‘Hükümet istifa’ ve ‘Faşizme ölüm’ yazarak yolu kirlettiğini” savundu. İddianamesinde, “doktor raporuna göre işlediği suçun anlam ve sonuçlarının kavrayamayacağının belirtildiğini” anımsatan savcı, buna karşın “karar yetkisinin mahkemeye ait olması nedeniyle raporun bağlayıcı olmadığını” savundu.
Oysa yeni TCK’nın 32/1. maddesi, “Fiili işlediği sırada 15 yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur” deniliyordu.
Bu maddeye rağmen Kaya, ‘çocuğun yargılamasının Türk Milleti adına gizli icrasını’ isteyerek, B.T.’İ.’ye ‘kamu malına zarar’ suçlamasıyla altı yıla kadar hapis cezası verilmesini , yaşı 15’ten küçük olduğu için cezada üçte iki indirim yapılmasını istedi. Savcı, çocuğun suçun sonuçlarını algılayamadığı kararına varılması halinde ise Çocuk Koruma Kanunu’na göre, tedbir konularak ailesinden alınıp yurda yerleştirilmesini talep etti.
ZORLA DURUŞMAYA...
Bu iddianameyi kabul eden Çanakkale 1. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi Ahmet Ülker, 10 Temmuz’da B.T.İ.’nin ekonomik ve sosyal durumunun araştırılmasını istedi. Biri polis iki memur, B.T.İ.’nin oturduğu mahallede inceleme yaptı. İki görevli, ‘şahsın çevresiyle yapılan birebir görüşmeler sonucunda anne, baba ve abisiyle ikamet ettiği, babasının inşaat işleriyle uğraştığı, aylık gelirinin 5 bin TL olduğu, annesinin ev hanımı olduğu, eve, 600 TL kira ödedikleri, abisi S.’nin üniversitede okuduğu, adlarına kayıtlı malvarlığı ve başka gelirlerinin tespit edilmediği, SSK’larının olduğu’ yönünde tutanak tuttu. Davanın ilk duruşması, 27 Kasım’da görüldü. B.T.İ.’nin katılmadığı ilk duruşma sonunda hâkim, çocuğun zorla getirilmesine hükmetti. İkinci duruşma, 21 Ocak’a bırakıldı.
hürriyet
MECLİS'TE KAVGA -CANLI YAYIN-
YAYINI TAM EKRAN İZLEMEK İÇİN ÜZERİNE ÇİFT TIKLAYINIZ.
Mozilla Firefox ve Google Chrome tarayıcılarında yayını görüntüleyemiyorsanız
burayı tıklayarak Windows Media Player eklentisini kurabilirsiniz.
Meclis Genel Kurulu’nda,“Kürdistan” kavgası çıktı. MHP ve BDP’li vekiller birbirlerinin üzerine yürürken yumruklar havada uçuştu. Oturumu yöneten Meclis Başkanvekili Sadık Yakut oturuma ara verdi.
Meclis Genel Kurulu’nda, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Raporu’nda BDP’nin muhalefet şerhinde yer alan “Kürdistan” ibaresinin çıkarılması için usul tartışması açıldı.
BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşması sırasında MHP ve BDP’li vekiller arasında tartışma yaşandı. Önce sözlü başlayan tartışma sonra yumruklaşmaya kadar vardı. BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ile MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri arasındaki tartışma büyüyünce tansiyon yükseldi. Vekiller birbirlerinin üzerine yürürken Baluken’in yumruğunu salladığı görüldü. Vekiller birbirlerinin üzerine yürürken yumruklaşmaya varan kavga yaşandı. MHP ve BDP’li vekiller arasındaki tartışma CHP’li vekillerin araya girmesiyle kavganın büyümesi önlendi. Tansiyonun yükselmesi üzerine oturuma ara verildi.
2014 Bütçe Kanunu Tasarısı’ndaki “Kürdistan” ifadesi kavgalı bir görüşmenin ardından çıkarıldı.
odatv.com

















